GÜZEL OLMAN ŞART MIYDI?

Zaman gelmişti.

Tam birini sevmelisin derken kalbim.

Çıkıverdin karşıma.

Şimdi söyle:

Öyle derinden bakman şart mıydı?

O gün bugündür,

Aklımı aldın, gitti başımdan.

Bu kadar güzel olman şart mıydı?

 

Hadi bakışın neyse, gözlerine ne demeli

Hadi gözlerin neyse, bakışına ne diyeyim

 

Dünyayı cennet ettin de bana

Seni yaşıyorum doya doya

Hakkını nasıl öderim sana

Bu kadar güzel olman şart mıydı?

 

Hadi saçların neyse, kaşlarına ne demeli

Hadi kaşların neyse, saçlarına ne diyeyim

 

Herkesin olsun böyle bir eşi

Doğmasın ondan başka güneşi

Yükselir, durmadan aşk ateşi

Bu kadar güzel olman şart mıydı?

 

Saçların, kaşların, gözlerin, sözlerin derken

Yıllar yılları su gibi içti,

Hiç anlamadım ki…

 

 

 

 

YENİ BİR OKUL YARATIYORUM

Yapılandırmacı Öğretime Geçiş = Öğrenci Merkezli Öğretim (ÖME)

Yeni bir okul yaratma sözüne yüklediğim anlam; akademik anlamda çağdaş yöntemlerle donatılmış, Yapılandırmacı öğretimi yönetici ve öğretmen kadrosuyla içine sindirmiş, nitelikli verim almaya odaklanmış bir ekip okulu demektir.

1991-1992 eğitim ve öğretim yılında Sınıf Geçme sisteminden vazgeçip Ders Geçme (Kredili Sistem) sisteminin getirilmesi umutlarıma yelken oldu. Olumlu olumsuz herkes farklı yorum yapıyordu. Ben ise bütün gücümle destekliyordum. Nihayet gün geldi, okulda büyük hazırlıklar tamamlandı. Öğrencilerin ders seçmesi, kendi programlarını oluşturması, en önemlisi de dersine gireceği öğretmeni seçmesi gibi hazırlıklar herkesi mutlu etti. Elimden geldiğince yardım ettim. Ancak birkaç hafta içinde yelkenler indi, bütün hazırlıklar iptal edildi. Öğrenciler tekrar eski sınıflarına yerleşti. Öğretmenler sınıf geçme sisteminde olduğu gibi bir uygulamayla karşı karşıya kaldılar. Görünüşte kredili sistem diye bir şey yoktu, oysa üst makamlara yazılan yazılarda kredili sistemin başarıyla uygulandığı yazıyordu. Ders seçme, öğretmen seçme, öğrenciye özgü program oluşturma yoktu. Sadece ölçme ve değerlendirmede kredili sistem geçerliydi. Her dersin kredisi vardı. Mezun olmak için alınması gereken kredi limitini tamamlamak gerekiyordu. Özetlemek gerekirse, kredili sistem gerçek anlamda uygulanmadı, uygulanıyormuş gibi yapıldı.

Yıllar sonra üzülerek yazıyorum, okulumuz bazında kredili sistemin kaldırılması gerektiğine ilişkin okul raporunu klavyeyi on parmakla kullanmamdan dolayı yazmak bana düşmüştü. Diğer okullar da aynı durumdaydı. Nihayet öğretmenlerin oldukça olumlu ve yararlı buldukları kredili ders geçme sistemi okul yöneticilerinin olumsuz tavırları sonucu 1996 yılında yürürlükten kaldırıldı. Ortaokullar liselerden ayrıldı, ilkokullara eklendi. Liselere giriş sınavları ortaokul 8. Sınıflara aktarıldı.

Kredili ders geçme sistemi kaldırılıp tekrar Sınıf Geçme sistemine dönülmesi iyi olmadı. Öğrenciler adına çok üzüldüm.

Öğrenci merkezli öğretim modeli öğretim programlarında zaten vardı, daha da önemsenmeye başlandı. Bu durumdan yakınan yoktu. Öğrenci merkezli öğretim herkesin kulağına hoş geliyordu. İnsanların mantığına da uygundu. Ancak bir tek ben memnun değildim. Çünkü Öğrenci Merkezli Öğretim modeli Öğretmen Merkezli Modelin doğasında vardı. Kısa adıyla ÖME olarak bilinen Öğrenci Merkezli Öğretim modeli Soru-Cevap yöntemiyle sanki yepyeni bir uygulamaymış gibi hayata geçti. Konular soru-cevap yöntemiyle işlenecek, yazılı sınavlarda kısa cevaplı soruların sayısı artırılacak, yanıt anahtarı ona göre düzenlenecek…

Hiç de memnun olmadığım bu yaptırımlar sonunda öğrencilerine bir anket yaptırdım. Kendi okulumuzda ve komşu okullarda yaklaşık altı yüz öğrenciye sorulan soru şuydu: Eğer yüzde yüz burs verilse, hangi özel lisede okumak isterdiniz? Özel okul listemiz yoktu, öğrenciler kendi bildikleri bir okulu söyleyeceklerdi. Yabancı okullar ise kapsam dışıydı. Beş yüze yakın öğrenciye sorulan bu soruya 73 öğrenci “Özel Sabancı Lisesi”, 66 öğrenci “Özel Koç Lisesi”, 49 öğrenci İSTEK okulları demişti. Diğerleri daha azdı.

O gün de, bugün de Özel Sabancı Lisesi adında bir okul yoktu. Öğrenci belleğinde yeri olan böyle bir okulun toplum belleğinde de yeri vardır, düşüncesiyle Rahmetli iş adamı Sakıp Sabancı’ya mektup yazmak istedim. Ancak bu mektup salt bir dilekten ibaret olmasın istedim. Yaklaşık bir yıl tasarlama yaptım. Yapılandırmacı öğretimi esas alan çok ayrıcalıklı bir okul olmasını istiyordum. Adını “İyi Örnekler Lisesi” olarak belirledim. A’dan Z’ye okulun bütün özelliklerini ayrı başlıklar halinde belirttim. 1997 Haziran ayında postaya verdim. Verdiği yanıtta “Henüz gündemimizde lise açmayla ilgili bir madde yok. (…)” diyordu. “Henüz” sözcüğünden hareketle her yıl haziran ayında aynı mektubu tekrar tekrar gönderdim. O da hep aynı yanıtı veriyordu. Rahmetlinin ölümüne kadar yazmayı sürdürdüm. Ölümünden iki yıl sonra da benzer mektupları Sayın Güler Sabancı’ya yazmaya başladım. Onun yanıtları da aynıydı. Farklı olarak her mektubun sonunda Sabancı Üniversitesi Rektörü Tosun Terzioğlu ile görüşmemi öneriyordu. 2011 yılında Ataşehir’de açmayı düşündükleri Metin Sabancı Bedensel Engelli Meslek Lisesine koordinatör olarak davet edildim. TKKB’de bedensel engellilerle ilgili bir öğretim programı olmadığı için açılma onayı verilmedi. O günden sonra da artık okul isteğine dair mektup yazmaya son verdim.

Bu olayı anlatmamın nedeni, İyi Örnekler Lisesini oluşturmada, geliştirmede ve her yıl üzerine yenilikler eklemesinde çok büyük payı var. Başlangıçta basit bir okul fikri iken zamanla proje haline getirmeye çalıştım.  Yanılmıyorsam 2005 yılında İyi Örnekler Lisesi adını “Yeni Bir Okul Yaratıyorum” olarak değiştirdim. Çünkü o yıllarda “iyi örnek…” sözcükleri çok kullanılmaya başlandı. İyi Örnekler Lisesi adıyla yeni bir okul açılma ihtimalinin zayıf olması, aynı zamanda kitap olarak yayınlama düşüncesinden hareketle, “Yeni Bir Okul Yaratıyorum” olarak değiştirmeyi daha uygun buldum.

 

Not_: Yeni Bir Okulun hayatı geçiş süreciyle ilgili ayrıntıları uygulayan bir eğitim kurumu örnek gösterilerek yapılacağından, burada tanıtmak amacıyla bazı temel bilgilerle yetinilmiştir.