ÖĞRENCİ İLETİŞİM KABİNLERİ
Öğrenci Sorunlarının Köküne Kibrit Suyu Döken
Öğrenci İletişim Kabinleri
Okulların Olmazsa Olmazı Olmalı
Bir kahvenin kırk yıl hatırı varsa, öğretmenle içilen bir çayın
kim bilir kaç yıl hatırı olur?
Bir kahvenin kırk yıl hatırı varsa, öğretmenle içilen kahvenin kim
bilir kaç kırk yıl hatırı olur?
Pek çok eğitimci, hatta eğitim bilimciler öğretmen-öğrenci,
öğretmen-veli diyalogunu eğitimin olmazsa olmazı sayarlar. Eğitim
üzerine yazdıkları pek çok yazıda, yaptıkları konuşmalarda
iletişimin önemini vurgularlar. Ama öğretmenlerin bu diyalogu
nerede, hangi ortamda nasıl yapacakları konusundaki görüşleri
genellikle varsayım üzerinedir. Çünkü önerdikleri yerler genellikle
koridorlar, kantinler, kütüphaneler, öğretmenler odası ve benzeri
yerlerdir. Uygun gibi görülen bu ortamlar göründüğü kadar uygun
değiller. Çünkü görüşme isteği öğretmenden gelmiş olsa bile
öğrenciler buralarda arkadaşlarının meraklı bakışları altında özel
konuları görüşmekten kaçınıyorlar.
Bu durumda öğrenci ile öğretmen arasında güvenli bir iletişim
ortamının olması için özel hazırlanmış kabinlere gereksinim var.
Alışageldiğimiz ortamlar ne kadar uygun görünse de maalesef işlerlik
kazanmıyor. İstenmeyen durumları ve sorunları beraberinde getiriyor.
Bu yüzden, okulun uygun ortamlarında, buzlu camla oluşturulmuş ve
karşılıklı sohbet etmeye elverişli kabinlere gerek var. Kabinlerde
oturarak konuşan öğretmen, öğrenci ve veliler ayağa kalkmadıkları
sürece dışarıdan görünmezler. Bu kabinler tüm öğrencilerde bir nevi
sohbet ortamı algısı yarattığından ne öğrenci ne de veli özeli
konuşmaktan çekinmiyor.
Okullarımızda bu anlamda bir kabin geleneği olmadığı içindir ki;
öğretmenler, öğrencilerle yaşanan anlaşmazlıkları ikili görüşmelerle
çözebilecekleri halde, sırf uygun ortam yokluğu nedeniyle
karşılaştıkları basit bir olayı bile tereddütsüz rehberlik birimine
gönderiyorlar. Ya da disiplin kurulunu tercih etmek zorunda
kalıyorlar. Dolayısıyla rehberlik birimleri karşılaştıkları yoğunluk
içinde var oluş amaçlarından uzaklaşıyor, rehberlik hizmeti yapmaya
fırsat bulamıyorlar. En kötüsü de asıl rehberlik hizmetine
gereksinim duyan öğrenciler gözden kaçıyor, rehberlik hizmetinden
yararlanamıyor.
Pamukova Mekece Ortaokulunda 1980’li yıllarda tamamı köylerden gelen
öğrencilerimizin birçoğu öğretmenleriyle konuşmaktan çekiniyordu.
Sınıf ortamında ağızlarından birkaç sözcük almak mümkün olmuyordu.
Çözüm olarak düşündüğümüz basit iletişim kabinlerinde önce okul
müdürü olarak tek tek öğrencilerle çay içmeye başladım. Ardından
öğretmen arkadaşlarım çayın yanına kola da eklediler, hep birlikte
simitli kahvaltı yaptılar. Daha önce öğretmenleri gözlerinde
büyüten, adeta ulaşılmaz gören, soru sormaktan bile çekinen birçok
öğrencinin önce yüzleri gülmeye başladı, sonra dilleri çözüldü.
Etkili bir uygulamaya tanık olduk.
Bazıları o yıllardaki öğrencilerden eser kalmadığını söyleyebilirler. Buna ben de katılıyorum. O yıllardaki gibi öğretmeni gözünde büyüten öğrenci kalmadı ama okullarda yaşanan olaylar her geçen gün arttı. Dolayısıyla iletişim kabinlerine gereksinim kat kat arttı.
Önerimi daha somut olması ve anlaşılması amacıyla ilk uygulamalarımı ve gözlemlerimi anlatmak istiyorum:
HER OKULDA İLETİŞİM ODALARI BULUNMALIDIR
Emekli olduktan sonra hangi özel okulla
görüşme yaptımsa; hemen hemen tüm ders aralarını ve boş zamanlarımı
öğrenciler arasında geçirmem istendi. Öğretmenler odasında ne kadar
az bulunursam o kadar makbule geçeceği söylendi. Doğrusu ne kadar
isabetli bir uygulama içinde olduklarını duyunca çok sevindim. Lakin
görüşme için; yönetici odaları, sınıf, kantin ve koridorlardan başka
yer göstermediler. Bazı müdür yardımcıları ısrarla ve içtenlikle
kendi odalarını dilediğim zaman kullanabileceğimi söylediler.
Böyle bir uygulamayı ilk öğretmenlik yaptığım Akyazı Karapürçek
Ortaokulunda denedik. Öğretmenler odasının belediye binasında
olması, boş odaları kullanmamız için bir fırsattı. Kabin yerine boş
odaları kullandık. Öğrencilerle sohbetle karışık birebir ders
yaptık, ders çalıştık, satranç oynadık... Çevre köylerden gelen
çocukların ilk günlerdeki çekingenlikleri gün geçtikçe azaldı,
derslere daha çok çalışmaya başladılar.
Bizler mesleğe yeni başlamanın heyecanı içindeydik. Çalışmalarımız
hafta içine sığmadı. Cumartesi günleri ders yapmaya başladık.
Gayretimizin karşılığını gördükçe, daha fazlasını istiyorduk.
Nitekim fen lisesi sınavlarına hazırladığımız altı öğrencimizin
altısı da sınavı kazanınca, Sakarya Mili Eğitim Müdürü bizzat okula
gelerek teşekkür etti. “Sizleri merak ettim” dedi. Çalışmalarımızı
hayranlıkla dinledi. Uğurlama sırasında okul müdürümüze tam kapıdan
çıkarken, “Bu öğretmenlere benim sizden daha çok ihtiyacım var”
demiş. Bu sözü biz duymamıştık. Müdürümüz ise o zaman ne demek
istediğini önemsememiş. Ta ki birinci dönemin sonunda, 1982 Aralık
ayının ilk haftasında aynı anda dört öğretmenin müdür olarak atama
yazılarını görünce anlamış. Nitekim ben Pamukova-Mekece Ortaokulu
müdürlüğüne, matematik öğretmeni Mehmet Bey Kurtköy Ortaokulu
müdürlüğüne; coğrafya öğretmeni Kocaali’de bir ortaokula, fen
bilgisi öğretmeni arkadaşımız da merkeze bağlı Tavuklar Ortaokulu
müdürlüğüne atandı.
1982-1987 yılları arasında Mekece Ortaokulu müdürlüğüm öğretmenlik
yaşamımın en anlamlı dönemi oldu. 12 derslikli okul binasının
inşasında ve donanımında kendi evimmiş gibi özen gösterdim. İkinci
katta bekleme salonu (lobi) olarak düşünülen bölümü çelik dolaplarla
böldürdüm. İki adet küçük odacık yaptırdım. Her birine iki koltuk ve
birer sehpa koydurdum. Hizmetlinin birini çay ocağının başında
görevlendirdim. Öğretmen arkadaşlar tüm ders aralarında genellikle
bu bölmelerde oturdular. Öğrencilerle sohbet ettiler, çay içtiler.
Köylerden gelen velilerle de burada oturup sohbet ettik, çay içtik,
öğrencilerle kahvaltı yaptık. Öğrenci-öğretmen diyalogunu en üst
düzeyde tutmaya çalıştık. Tarlada çalışırken yüzleri yanmış, elleri
çatlamış öğrenciler gözlerinde erişilmeyecek kadar büyüttükleri
öğretmenleriyle öylesine kaynaştılar ki, çekingen ve ürkek tavırları
kayboldu. Hepsinin yüzleri güldü, gözleri parladı, konuşmaları
değişti. Kütüphaneye aldığımız gazete ve dergiler sayesinde kitap ve
gazeteye olan bakışları ve yaklaşımları değişti, okuma alışkanlığı
kazandılar.
1987’de kendi isteğimle ayrıldığım Mekece’nin kalbimde özel bir yeri
vardır. Fırsat buldukça gidiyorum.
Değerli eğitimciler, bunları anlatmaktaki amacım Karapürçek ve
Mekece ortaokullarında yaptığımız uygulamaların daha iyi anlaşılması
ve tüm okullarımızda olması dileğimdendir. Bugüne değin görev
yaptığım okul müdürleri ve rehberlik uzmanlarına ısrarla anlatmaya
çalıştım. Birçoğundan duyduğum, “O kabinler boşuna masraf olur,
öğretmenler zil çalar çalmaz sınıftan çıkıyorlar, öğretmenler
odasına koşuyorlar” gibi benzer önyargılar karşısında etkisiz
kaldım.
Yanıldıklarını Haydarpaşa Lisesinde gördüğüm canlı bir örnekle
açıklamaya çalıştımsa da, ikna edemedim; bu kez de bütçe engelini
gösterdiler. Ne yaptımsa işe yaramadı.
1991 – 1992 öğretim yılında, Haydarpaşa Lisesi orta bölümde okuyan
oğlumun bulunduğu sınıfın Türkçe dersleri boş geçiyordu. Okul müdürü
Huzeyfe Bey ve kendi okul müdürüm Hikmet Özaslan’a uygun görürlerse
dersleri doldurabileceğimi söyledim. Memnuniyetle kabul ettiler.
Bugün için inanması çok zor, ama girdiğim sınıfta, 77 öğrenci vardı.
Bu şartlara rağmen ders yapılabiliyordu. O günlerde müdür
başyardımcısı olan Soner Bey, ders dinlemeyen, ödev yapmayan,
saygısızlık yapan, sorun çıkaran öğrencilerle konuşmak birebir
konuşmak istersem koridordaki iletişim kabinlerini kullanabileceğimi
söyledi. Mekece ortaokulunda, dolaplarla oluşturmaya çalıştığımız
öğrenci-öğretmen iletişim kabinlerinin sırf bu amaç uğruna yapılmış
olanlarını görmekten ne kadar mutlu oldum, bilemezsiniz.
Öğrenci karşısında büsbütün çaresiz kalan bazı meslektaşlarımın
sınıfla birlikte kahvaltı amacıyla kafeye ya da gezi yaparak
iletişim ortamı yaratmaya çalışıyorlar. Gün sonunda okula farklı bir
tabloyla dönüyorlar. Her fırsatta öğretmeninden nefret ettiğini
söyleyen öğrenciler, kahvaltı ortamında, o öğretmenleriyle
yaptıkları sohbetten çok etkileniyorlar, öğretmenleri hakkındaki tüm
önyargılarından arınıyorlar. Yaşadıkları o anları, yazılı anlatım
uygulamalarında “unutulmayan anı” olarak dile getiriyorlar.
Not_: İstanbul Milli Eğitim Müdürü Sayın Muammer Yıldız Bey, İstanbul’daki okullarda kabinet sisteminin uygulanması için ilgili çalışma arkadaşlarına talimat verdiğini, 12.01.2012 tarihli e-posta mektubuyla şahsıma bildirdi. Kendilerine teşekkür ediyorum.