EĞİTİM SORUNLARI VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
Uygulanan eğitim modelleri ve alınan önlemler konusunda önce
velileri bilgilendirmeliyiz. Çünkü veliler iyi niyetle gösterdikleri
tepkilerle, ders anlatmayı yazdırmakla eş tutan öğretmenlere pirim
verdiklerinin farkında değiller. Kendi öğrencilik yıllarındaki
uygulamaların aynısını görmek istiyorlar. O zamanki öğretmenlerin
daha başarılı olduklarını iddia ediyorlar. Günümüzde eğitim ve
öğretim standardının yükseldiğinden, eğitim modellerinin
değiştiğinden haberleri olmasına rağmen, kendi öğrencilik yıllarının
etkisinden kurtulamıyorlar. O yılları büyülü görmekten kendilerini
alamıyorlar. Bilgiye ulaşmanın kolaylaştığını kabulleniyorlar, ancak
“Eğer bilgiyi öğrenciler
arayıp bulacaksa ve kendileri öğrenecekse, o zaman öğretmene ne
gerek var” bile diyebiliyorlar.
1991-1996 yıllarında Kredili Ders Geçme Sistemi önce velilere
anlatılarak ikna edilseydi, ondan sonra da öğrencilere anlatılsaydı,
okullar olumsuzluklarla karşılaşmaz, kredili ders geçme sistemi
kaldırılmazdı. Ders kitapları da öğretimin vazgeçilmez araçları
olmayı sürdürürdü; velilerin okullara ve öğretmenlere yaklaşımları
değişirdi, yeni bir veli anlayışı doğardı. Eğer bunu zamanında
yapmış olsaydık şimdi en nitelikli kitapların hazırlanması en
önceliklerimizin en başında olurdu.
Öğretmenlerimizin sınıf yönetimindeki zaafları tespit edilip
çözümler üretilseydi; öğretmenler, parmakları yoruluncaya kadar
öğrencilere not yazdırmazlardı; öğrenciler de, ya öğretmenlerinin
gösterdiği yoldaki bilgiye ulaşırlardı ya da kitaplarına
sarılırlardı. Defterler yazılı ve sözlü sınavların odağında
kalamazdı.
2004 yılından sonra okullarımızda kademeli olarak okutulmaya
başlanan ve halen okutulmakta olan ders kitaplarının mükemmel
olduklarını söylemek mümkün değil, ama yapılan olumsuz eleştirileri
hak edecek kadar kötü sayılmazlar. Zira kitaplardan kaynaklandığı
sanılan veya öyle olduğu iddia edilen gerçek problem, öğrenci
merkezli eğitim modeli konusunda öğretmenlerimizin yeteri kadar ikna
edilememeleri, bunun sonunda da öğretmenlerimizin öğretmen merkezli
eğitimden bir türlü vazgeçmemeleri, dolayısıyla da akademik bilgi
içermeyen ders kitaplarına soğuk yaklaşmaları sonucunu doğurdu.
Öğrencilerimizin de benzer nedenlerle ders kitaplarından
uzaklaşmaları, hazır bilgi ve yorumlarla zenginleştirilmiş yardımcı
kitaplara dört elle sarılmalarıdır. Bu yardımcı kitaplar, aynı
zamanda öğretmenlerin de can simidi oldu, öğretmen kılavuzlarının
dolaplara hapsedilmesine neden oldu.
Kitapların yerini defterlerin almasında kalabalık sınıflarımızın
büyük rolü olduğunu da görmeliyiz. Nitekim öğrencilerimiz çoğunlukla
üçerli oturmakta. Biri taburede olmak üzere dörderli oturtmak
zorunda kalan okullar da var. Durum böyle olunca sıraların üstü
defterler için bile az geliyor, kitapları koyacak yer kalmıyor. Bu
durumda kitapsız ders yapmak kaçınılmaz oluyor. Darlığın farkında
olan öğretmen de çoğu kez kitap kontrolü yapmıyor, kitaba bağlı ders
önemini yitiriyor, bir süre sonra da öğrenciler kitap var mı yok mu
unutuyorlar.
Okullarımızdaki fiziki koşullar böyle olunca, ister istemez ders
kitapları gözden düşüyor, önceliği kalmıyor. Sözlerimden ders
kitaplarıyla ilgili çalışmaların ertelenmesi gibi bir anlam
çıkarılmasın. Derslerde kitabın vazgeçilmezliğini ve daha da çok
işlerliğini sağlayacak önlemlere dikkat çekmek istiyorum.
Çalışmalar, hem kitapların hazırlanması hem de derslerdeki
etkinliğinin sağlanması yönünde yoğunlaştırılmalı. Çünkü her iki
konu birbirini tamamlıyor, eğer biri yoksa ötekinin değeri kalmıyor.
Çözüm Yolları
1.
Okul sıralarımız üçlü veya dörtlü oturan öğrencilerin hem
defterlerini hem kitaplarını açmalarına yetecek kadar büyük değil.
Bu yüzden defter ve kitapların birleştirilmesi büyük yarar sağlar.
Ders kitaplarında öyle bir sayfa düzeni yapılmalı ki, öğrenciler
sıraların üstünde ayrıca defter açmak zorunda kalmamalı. Sınıf
içinde ve sınıf dışında yapılacak tüm çalışmalar için kitaplarda
yeteri kadar boş alan bırakılmalı. Kitapların çok kabarık olması
durumunda, kitaplar ikiye bölünmeli, yani, birinci ve ikinci dönem
için ayrı kitap olmalı.
Bana göre en uygun yöntem; bazı özel okullarda başarıyla uygulandığı
gibi haftalık fasiküller halinde dağıtılması. En azından Türkçe,
Türk Edebiyatı, Dil ve Anlatım derslerinde pilot uygulama yapılmalı.
Uygulayan okulların deneyimlerinden ve dokümanlarından
yararlanılmalı. Çok etkili ve yararlı olduğuna bizzat tanık oldum.
Özellikle sınıf yönetiminde sorun yaşayan öğretmenler için kesin
çözüm diyorum.
2.
Öğretmen kılavuzları yeniden ve farklı bir anlayışla hazırlanmalı.
Ders kitabının ikinci planda kaldığı, ders notu yazdırmanın önem
kazandığı bir öğretim ortamında; öğretmenlerin, mevcut öğretmen
kılavuzundan yararlanabileceği düşünülebilir mi? Yeni hazırlanacak
öğretmen kılavuzları kesinlikle tek kitap biçiminde değil; haftalık
fasiküller biçiminde, toplam 36 fasikülden oluşan bir paket halinde
öğretmenlere sunulmalı. Kılavuz fasikülüyle derse giren öğretmen
ayrıca ders kitabına, ajandaya, ders planına gerek duymaz.
Öğretmen kılavuzlarının içeriği zenginleştirilmeli; her sayfasında
öğretmenlere öğüt vermek yerine, öğretmenlerin yardımcı kitaplara
olan bağımlılığına son verecek bir nitelik kazandırılmalı.
Bu şekilde hazırlanacak bir öğretmen kılavuzu, zenginleştirilmiş
veya senaryolaştırılmış ders planı ihtiyacını ortadan kaldırır.
3.
Yapılandırmacı öğretim modeli, diğer adıyla öğrenci merkezli öğretim
(ÖME), öncelik sırasına göre; okul yöneticilerine, öğretmenlere,
velilere ve öğrencilere hem anlatılmalı hem ikna edilmeli ki;
öğrenci merkezli eğitime bakışları ve yaklaşımları değişsin. Ancak,
yıllardır uygulanmakta olan eğitmenler yoluyla tanıtım yapılmamalı,
zira eğitmenlerin verdiği eğitimler bugüne kadar beklenen sonucu
vermedi, vermiyor... Hizmet içi eğitim seminerleri ise
bireysellikten öteye geçemiyor. Yani sadece katılan öğretmenler için
bir anlam taşıyor…
Uzaktan eğitim yöntemleri de etkili olmuyor. Çünkü sadece görmek,
dinlemek ve izlemek; eğer uygulamak için yeterli olsaydı; sürücü
kurslarında her şey sınıfta öğretilir ve direksiyon uygulamasına
gerek kalmazdı.
Dolayısıyla ÖME eğitiminde öğretmenler için farklı bir yöntem
kaçınılmazdır. Örneğin, öğrenci merkezli eğitimle ilgili ayrıntılar
elektronik ortamda okullara gönderilir, ilçelerde veya okullarda
okul müdürlerinin bilgisi altında zümre başkanları veya eğitim
koordinatörlerinin sorumluluğunda uygulamalı eğitim yaptırılır.
Bakanlığın pilot okullarda hazırlattığı videolardan da yararlanılır,
ancak daha çok bizzat kendi okullarında, deneme sırasında çekilen
videolar üzerinde değerlendirmeler yapılır. Böylece her okul kendi
kendine sınama-yanılma yönteminin önünü açar. Birbirine yakın
okullar arasında ortak çalışma ve paylaşım yapılır.
4. Okullarda belli bir
konuya bağlı olarak sınıf yönetimi çok önemlidir.
Bu bakımdan ‘konu' öğrencilere sunulmadan önce, her öğretmen
kendine, “Bu derste; ne
yapmalıyım, nasıl davranmalıyım, hangi örneklerden yararlanmalıyım,
hangi alıştırmaları yapmalıyım ya da yaptırmalıyım, hangi ödevi
vermeliyim?” sorularını sorması ve karşılıklarını hazırlaması
gerekir.
Bunun için tüm öğretmenler için senaryolaştırılmış veya
zenginleştirilmiş ders planı hazırlamalıdır. Başka bir deyişle,
dersin konusuna bağlı olarak her öğretmenin sınıfı nasıl
yönetileceğini önceden tasarlaması sağlanmalıdır.
Geçmiş yıllar gösterdi ki; öğretmen merkezli eğitimden kaynaklanan
bir nedenle öğretmenlerimizde plan alışkanlığı oluşmadı.
Bu yüzden deneyimli ve yetenekli eğitimcilere zenginleştirilmiş ders
planları hazırlatılmalı ve öğretmenlere 36 haftaya yayılarak tek tek
sunulmalı. Bu planları öğretmenlerin yapmasını istemek veya onlardan
beklemek gibi bir yanlışlığa tekrar düşülmemeli. Bazılarının iddia
ettiği gibi, zenginleştirilmiş planların öğretmenleri kalıp içine
sokacağı, onların sınıf içindeki özgürlüklerine müdahale edileceği
yanlışlığına düşülmemeli. Bu doğru bir saptama değil! Nasıl ki, bir
binanın projesini mimar çiziyor, mühendis yapı sorumluluğunu
üstleniyor, usta inşa ediyorsa; aynı sistem milli eğitimimiz için de
geçerli olmalı: Planları deneyimli ve bilgili eğitimcilerden oluşan
bir kurul hazırlamalı, öğretmenler sorumlu olmalı, öğrenciler
uygulamalı…
Bu amaçla deneyimli ve yetenekli öğretmenlerden planlama ve
düzenleme kurulları oluşturulmalı. Başarılarıyla iz bırakmış emekli
öğretmenlerden yararlanılmalı.
Hiçbir öğretmen zenginleştirilmiş veya senaryolaştırılmış bir ders
planına “hayır" demez. Tam tersine, kendilerine sunulan ders
planlarını aşmanın, daha iyisini yapmanın ve uygulamanın özentisi
içinde olur…
Burada aklınıza şu soru gelebilir: Emin misin? Ya o planları dikkate
almazlarsa?
Bu tür sorular işi yokuşa sürmek isteyenlere aittir. Sayılarının çok
olduğunu düşünmüyorum. Kaldı ki, bu soruları soranlar, daha iyi ve
daha özgün bir plan yaptıklarında, “İlle
de benim verdiğimi uygula!” diyen mi olacak?
Senaryolaştırılmış ders planları öğretmenlerin özgürlüğüne müdahale
etmek değil, tam tersine, onların öğretmenliği sanata
dönüştürmelerine katkı sağlamaktır…
5.
Öğretmenlere mutlaka rehberlik yapılmalıdır. Bu konuda büyük bir
boşluk var. Okul müdürlerinin, yönetimle ilgili işleri bütün
zamanlarını alıyor. Öğretmenlere branşları bazında zaman ayırmaları
neredeyse hiç mümkün olmuyor. Örneğin, yönetmelik gereği
öğretmenlerin her yıl en az iki kez derslerini dinlemeleri gerektiği
halde, bunu gerçekleştirebilen müdür sayısı yok denecek kadar azdır.
Aksi olsa bile akademik başarıya katkı sağlayıp sağlamadığı da
ortada…
Öğretmenlere branş anlamında yapılacak rehberlik, var olan bakanlık
müfettişleriyle değil; ilçe milli eğitim müdürlüklerinde, okul
müdürlerinin önerisi ile bir öğretim yılı için öğretmenlerden
seçilen, ilçe ve il makamı tarafından onaylanan eğitim sorumluları
tarafından yapılmalı. Eğitim sorumluları öncelikle okul müdürlerine
karşı akademik başarıdan sorumlu olmalı ve her yıl yeniden
seçilmeli. Çok başarılı olanlar, belli sayıdaki okul müdürünün
oyuyla tekrar aday gösterilebilmeli.
Buraya kadar anlatmaya çalıştığım sorunların çözülmesi, aynı
zamanda, son günlerde akıllı tahtaların yaygınlaşmasına paralel
olarak gelişen EKRAN MERKEZLİ EĞİTİM tehlikesinin hızını
yavaşlatacak, bu anlamda olası yeni sorunların önünü kesecektir.